Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

11 Şubat 2013 Pazartesi

     Kurdelesini kaybettiği için ağlayan bir öğrenci getirdiler az önce. Kokulu silgimi kaybettiğim için ağladığım 1. sınıf günüme döndüm. Öğretmenimin "Bir silgi için böyle ağlanır mı?" diyerek beni teselli etmeye çalıştığını hatırlıyorum hayal meyal. Silgiye ağlamıyordum ki oysa. Sevgi'ye verecektim ben o silgiyi. Sevgi'nin de beni benim Sevgi'yi sevdiğim kadar seveceğine dair bir umudun vücuda bürünmüş haliydi "kokulu, pembe, dikdörtgen prizma silgi." Dikdörtgen prizmanın ne olduğunu bilmiyordum o zamanlar ama aşkı öğrenmeye başlamıştım. Öğrenmeye başlar başlamaz da ilk ve en büyük umuduma sahip çıkamamış, kaybetmiştim.
     Beyaz yakamı ayna karşısında ilk Sevgi için düzelttim. Kızlarla o sıkıcı oyunları hep Sevgi'ye daha yakın olmak için oynadım. Diğer erkekler yamuk, plastik topu büyük bir zevkle ve hunharca tekmelerken ben Sevgi atlasın diye ip çeviriyordum.
     Annemin benim için hazırladığı yumurtalı ekmek dilimlerini, resim defterimin yapraklarını sadece onunla paylaştım. Sevgiyle iyi anlaştığı ve onu güldürdüğü için Tamer'den hep nefret ettim.
    Hemen en kırmızısından bir kurdele çıkardım ve güzel bir fiyonk yaparak iliştirdim yakasına öğrencimin. Zamanı geldiğinde bu kurdelenin de kaybolacağını ama kurdeleyi takma sebebinin hep ona ait kalacağını söyleyerek gönderdim sınıfına.
                                                         *Kokulu silgiler de sağlığa zararlıymış, boş umutlar gibi...

6 Şubat 2013 Çarşamba

Koş koş! Yüreğime bayram yeri kurulmuş. Geç kalmayalım. Bütün salıncaklar kapılıyor sonra. Geçen sefer ne kadar sıra beklemiştik unuttun mu? Tam bize sıra gelmişken birisi sıramızı kapıp oturuvermişti sandalyeye de ağlamaklı kalıvermiştik.
Ya koşsanaaa! bak bir yetişemeyelim görürsün ondan sonra.